31.12.2012

SUNİ TOHUMLAMA ZORMU?



Dostlarım

Kalfam niye gülüyor anlamıyorum.
Ali Şekerli abim.

Mehmet yüksel


Vecdi abi hafiye gibi adamsın. 2008 yılındaki yazdığım yazıyı nerden buldun. Ben 2007 de Uludağ üniversitesinde yapılan arıcılık kongresinde, suni tohumlama işini sormuştum yetkili kişi bir sezonda 3 tane başardık demişti, yapılan bir sürü uygulamada tüm ana arıların felç olduğunu söylemişti. Yani siz bu uygulamayı bilenlerle laboratuar ortamında yapıyorsunuz ve acayip bir başarısızlık var. 2007 Yılından bu güne çok seneler geçti, sonrasında neler oldu bilmiyorum ama sonuçlar benim açımdan üzücüydü. Birilerinin yaptığı işi sen yapamıyorsan, birde her türlü imkân ve eğitime rağmen, ne denir bilmem.
Yazının tamamınıtam anlamak için altaki linki okuyup, sonra devam etmenizi tavsiye ediyorum.

Bazılarının karın ağrısı var.
Bir isi,
Bilen Yapar.
Az bilen akil verir.
Bilmeyen Elestirir.
Yapamayan Çamur Atar.


İşin garip tarafı ise biz bu işi yapıp çıtayı %100 lere çekince, işin mundar olmasıydı. Küçümsemeler, yav bunda ne var demeler. Beni küçük görenler, bu işte söz sahibi olanlara bakmalılar, şimdiye kadar ne yaptınız demeliler. Geçmişte larva transferi yapıp, yaptığı transferle konuşanlar vardı, işte ben seni seçmeseydim, sen işçi olacaktın, bak şimdi kraliçesin ve bununla övünen çapsızlar, birisi anayı ve babayı seçince ben doğaldan yanayım demeye başladı, peki doğaldan yana arıcılık yapacaksan, neden biraz sepet veya kara kovan alıp doğal arıcılığını yapmıyorsun. Doğal adamın fenni kovanda ne işi var, larva transferiyle ne işi olur, ben suni tohumlama yapınca niye çamura yatılıyor. İşin garip tarafı biz bu işlere girene kadar bu işleri kimse bilmiyordu. Şimdi akıl veren mi? ararsın, eleştiren mi? ararsın, çamur atan mı? Ararsın hepsi mevcut.
Bazı kişilerin bazı şeylere kasıtlı olaraktan kafası çalışmıyor. Bu kişiler zekalarını geri vitese takmışlar, bakın yanlış anlaşılmasın geri zekalı filan demiyorumJ

Bir sorun olduğunda birileri sorunu çözüyorsa genelde ona kimse bir şey sormaz. Ben kendim bir şeylere kafayı takmışım ve bir ekip oluşturup ülkemize suni tohumlama cihazı kazandırmışız. Bu işleri ben mi yapmam gerekiyordu diye bazen kendime soruyorum. Bu soruyu bazı arkadaşlarımda bilimcilere sordular.

Şimdi olaylar daha iyi anlaşılsın diye başka örnekler vereyim. Bor madeni çok kıymetli, bir işe yaraması için onun nerelerde ne nasıl kullanıldığının teknolojisini bilmen lazım, bilmiyorsan bizim Bor madenimiz çok diye aval aval bakıp durursun ve bu bir işe yaramaz. Birisi çıkıp bu Bor madenimizi ülkemiz adına işler ise ne yaparsınız.

Bir sürü yerli arımız yok oldu, yok edenlerde belli, hesabı kime sormak lazım. Hala papaz bizden arı götürdü ve bir ırk oluşturdu diye boşuna övünür durursunuz. Papaz buradan götürdüğü madeni ülkesinde işledi, sen hala övün. Aynı arı sende çok niye bir başka arı oluşmuyor, demek ki bu işler laf ile olmuyor.

Bir yere gittiniz, adresi bilmiyorsunuz. Adres sormak için tahsilli birini mi ararsınız?
O bölgedeki birçok kişi sizin bilmediğinizi biliyor, sizde prof’sunuz şimdi ne yapalım.
Galile dünya dönüyor dediğinde tüm ülkesi karşı çıktı, bak sözünden vaç geç yoksa asacağız dediklerinde, ben sözümden vaz geçsem bile dünya dönmeye devam ediyor diye cevap vermişti. Hala aynı kafada olanlar var.
Gerçi benim bir şey ispat etmeye çalıştığım yok. Bazıları benim hakkımda başka şeyler ispatlamaya çalışıyor, onlarla oynamaya bayılıyorum.


 Şimdi insanlar karşındakileri kendisi gibi sanır, çünkü o gözle bakar, birde dolmuşa bindiyseniz vay halinize. Bir örnek vereyim, bir gün Hz. peygamber bir yerde oturuyor, ebu cehil gelip senin sülalende senden daha çirkini yok diyor, peygamberde ona haddi çok aştın ama doğru söyledin diyor.
Biraz sonra Hz. Ebu Bekir gelip, peygambere diyor ki o kadar güzelsin ki, peygamber gene doğru söyledin diyor. Orada bulunanlarda bu nasıl iş, iki tarafa da aynısını diyorsun, cevap ben bir aynayım bana bakan kendisini görür demiş.

Kişilerin kendilerine göre fikirleri ve karşıtlıkları vardır, dolayısı ile fikirlerini zikrederler.

Yalancı yalancıyla olur, üç kağıtçı üçkağıtçıyı kesin bulur. Yalaka, yalakayı bulur.
Birisi hakkında bir şeyler söylemeniz için onu tanımanız gerekir. Tanımak içinde başta komşuluk edeceksin, yolculuk edeceksin ve borç verip, sonra kişi hakkında bilgi edinirsiniz. Bir de birini tanımak için etrafındakilere bakacaksın, onun içindir ki arkadaşını söyle kim olduğunu söyleyeyim derler.

Bizim ekibe karşı olanların neler yaptıklarına bakmak lazım, yıllardan beri laklaktan başka icraatları var mı? Birilerine ayar verip maşa olarak kullanıp bazılarını da peçete gibi çöpe atmışlardır, bazılarına da binmeye devam ediyorlar.

Başa dönecek olur isek gerçekten başarılması bizim açımızdan imkânsızı başardık. Alet yok, bilgi yok, danışabileceğin biri yokken, sıfırdan geldiğimiz noktaya kimse inanamıyor, isteyen istediği kadar dünya dönmüyor diyebilir:J
Kişiler bilgi ve becerilerine görüp konuşurlar, çapsızlarında dedikleri bizi oldukça eğlendiriyor, bir çoban bunları yapmaması lazımdı!!!!!
Vecdi abi kervan yoluna anlayacağın devam ediyor, elbette kervan uğurlayıcıları olacak, onlar ancak ürürler.
Hiç yazacağım yoktu, gene neler yazmışım.

2012 yılı takvimlere göre bitti.
Yarın 2013 başlıyor hayırlı olsun.

Ana arı ve yapay döllemeyle alakalı yazılarımızın tamamı alt linkte.

29.12.2012

GEZİLERİM VE YIL BİTTİ...


 2012 Yılı ve ilk defa tatile çıkıyorum. İki günlük bir gezi var, Bolu, Ankara, ve Eskişehir sınırları içerisinde gezinti ve ziyaretler yapmak için Gebze'den çıktık. Bolu Taşkesti ilk durağımız ama kardan gidemiyoruz. O zaman zincir takmalıyız. Böyle durumlarda aracınızda gerekli ekipman yoksa ayvayı yediniz, geri dönersiniz tabi döne bilirseniz. Zincir taktıktan sonra yolumuza aksaklıklar olsa da devam ettik, bir basit ip veya çamaşır ipinin olmaması zincirin gevşemesine neden oldu. Bir türlü takılı zinciri istenildiği gibi gerdiremedik ve sürekli ses yaptı, gece ne market nede bir bakkal bulma şansınız var, dağ yollarındayız.

 

İlk Durağımız Bolu Taşkesti ve Ahmet beyin annesini ziyaret ediyoruz. Yolda telefon etmiştik, fazla kalmayacağız filan diye, hiç kalmadık, hazırlanmış sofraya kuruluyoruz, sobada kızartılmış ekmekler. Burası aslında turistik bir yer termal kaplıcalar var, köyün üstünde 70 derece sıcaklıkta su çıkıyor, su nemi oluyor akıp gidiyor, bir işletme bir kısmını kullanıyor. Gezi gurubu aslında bir işyerinin yönetim kadrosu diyebiliriz, böyle bir kadro ne yapar, hemen suyu değerlendirip, köyü termal suyla ısıtmayı planladık, köy sıcacık olmuştur::))

 

Aç değiliz, tokuz desek te ikramları geri çevirmedik, üzerine ise kaynamış süt içip yolumuza devam ettik. Rota Eskişehir.
 

İki araba gittik ve köydeki boş evin odasına yedek soba götürdük, sorun var. Soba kurulacak ya cam kırıp baca olarak kullanılacak, yada eve baca açmalıyız. Daha önce şömine olarak kullanılan bölümde baca varmıştı, evin tavanına saç çatı yapılınca yukarı çıkış kapatılmış. Nasılsa giriş var o zaman duvardan dışarıya çıkış oluşturmalıyız. Proses'çiler iş başında. Proses ne diye sordum, bir işin en ince ayrıntısına kadar bilip bunu detaylı yazıyla açıklayan kişilermiş, bende biraz arıcılıkta proses oluyorum yani::)) Kısa bir çalışma sonunda bacayı açtık, bir soba borusu saldık gitti süper, sobayı kurabiliriz.

 
Askerlik başladı. Bu gezi acayip, yemek yapıyorsunuz, bulaşık yıkıyorsunuz, yatağınızı toplayacaksınız, soba yakılacak kül dökülecek. En çok yaptığımız ise bir şeyler yemek oldu. Bu kadar yememize rağmen iki gün öyle bir dolaştık ki acayip kilo vermişim. Sabah kahvaltısına bakın, kuş sütü eksikti.

 

Dışarıya sabah çıktık, hemen yan tarafta bir arılık, ve kar altındalar. Arıyla uğraşmak yok, uzaktan bakıyoruz. Dolaşmak için ise köyden 7 km uzaklıktaki Nallıhan'da bir tanıdığımız var ona gidiyoruz. Kendisi arıcı ve bizi gezdiriyor ama magazini sevmiyor::(( Yani resim ve isim yok.

Akşam yeniden köye geliyoruz, saç kavurma hazırlanıyor, ekip içinde Ahmet bey var, bizim Oktay'ın eniştesi. Yemek yapmayı o kadar seviyor ki anlatamam. Burası Gürleyik köyü ve ben bu köye yaklaşık 7 sene filan öncesi gelmiştim bir hafta yaylada bir dağ evinde kalmıştık. Saç kavurmayı götürdük, üstüne kestane pişiriyoruz.

 
  Aynı zamanda kuzine bölümünde patatesler pişmekte.

 

 Oktay'ın babası Osman amca, canlı tarih. Köy ve civar la ilgili geçmişteki yaşananları anlatıyor, bazen fıkralar, karnınızı ağrıtıyor gülmekten...
 

 Ahmet gene iş başında. Kestaneler yanmasın, o kadar bekledik dimi::))

 

 Kestaneler güzeldi, zaten alışveriş işini de bilene yaptırmak gerekiyor, her şey 10 numara. Bu arada bu yiyecek stoklarını oluşturan kişi Ahmet beydi, başkasını aramaya gerek yok.

 

 Evden getirilmiş kabak tatlısı, nefissss.

 

  Oktay ve babası Osman amca çay içerken çek bizi de diyor, ne demek bizim başka işimiz yok, basın görevimizi bari yapalım diyoruz.

 

 Av bahane, acayip deşarj olmuşuz, dolaş babam dolaş. Osman amca avcı kolonu oluşturuyor. Kimse birbirinden ayrılmasın bir dağılıyoruz bu nasıl iş anlamıyorum, herkes kafasına göre kayboluyor.

 

  En son çare olarak bir yer belirlendi, varış noktası belirledik, kaybolan herkes eninde sonunda bu noktaya geliyor.

 

 Gene yemek vakti gelmiş, bu sefer köfte var menüde, yan tarafta ise bir başka Ahmet ise güveç hazırlığında.

 Bir kat tereyağ, bir kat domates, bir kat soğan, bir kat et diziliyor.

 
Üzerine kekik ilave ediyoruz diyemiyorum ben sadece gözlemciyim::))

 

  Kek ilave edildi başa dönüyoruz. Bir kat domates, bir kat soğan, bir kat et.........

 

En son etlerin üzeri domates ve soğanla kaplanıp, kekik eklenip, az su ilave ediyoruz, pişirilmeye alınıyor.Yanan soba üstünde yavaş yavaş pişti durdu.

 

  Güveç hazır, yiyecekleri bekliyor.

 

 Son gün bir sürü iş ve gezilecek çok büyük bir alan bizi bekliyor. Kışlık odunlar boylandı ve içeri istif  edildi hazır bu kadar kişiyi kaçırmamak gerekiyor. Bakarsın kışın gene bir gezeceğimiz tutarsa gittiğimizde donmayalım oralarda::))


gürleyik kagşakların evi

1940 Yılında yapılmış bir ev. İskeleti ardıç ağacı,dolgusu kerpiç. 1960 Yılında yangın geçirmiş ve hala yanmasına rağmen sapasağlam ayakta. Varislerin çokluğu nedeniyle de yenilenemiyor, sadece çatısı yaptırılmış kalmış. Birde biz bu sene baca yaptık::))
Osman amcaya ardıç ağacını sordum dediki en sağlam ağaçlardandır.
Birde hikaye anlattı. Mazide bir ev yıkılmış, ardıç ağacıda yıkılan evi merak edip incelemiş, nasıl ağaç ise. Ardıç ağacı yıkılan evi inceledikten sonra demiş ki, bu evde bizim sülaleden kimse yok, bizden biri olsaydı bu ev yıkılmazdı. Yani ardıç ağacı bu kadar kendine güveniyor ve sağlam.



Nereden bulurum ben böyle şeyleri bilmem, bir sürü üzün kalmış ve çürümeye başlamıştı, onları çürümekten kurtarmışım.


Fındık püskülleri, bu karda ebesinimi görmeye çalışıyor bilmem.



Ağaçlarda kalan olmamış incirler, kuşa kurda lazım olur diye dokunmadım.



Osman abinin ablası, bazı hikayeler insanı uzaklara yada düşünmeye götürüyor.



9 Kardeşten şu an 4 kişi kalmışlar. Gel de derinlere dalma....



Bu günkü önemli işlerden birisi Osman abinin sandalı kış boyu güvende kalması için sahilden uzağa çekeceğiz. Gideceğimiz yer buraya 150 metre ötede. Sandalı suya alıyoruz, tayfalar küreklere geçiyor, barajda kısa bir gezinti ve karşı kıyı dayız.



Gideceğimiz yere vardık.



Sandalı kıyıya eski usul ile çektik. Yerlere ağaçlar koyup üstünden çekip kaydırıyoruz::))



Barajdan döner iken bir arılık daha görüldü. Hava ise tatile çıktığımız gibi kalmadı, kar yağışı kesildi, gündüzleri 4 ile 5 dereceler deydi.
Sabahtan herkes eşyalarını toplamıştı, sadece üstümüzü değişip eşyaları arabaya taşıdık. Yemek işini aynalı kaya geçidinde yiyeceğiz.



Burası 1210 rakımlı aynalı kaya, sis duman ve hafiften kar yağıyor, yolun kenarına yanaşmış güveç yiyeceğiz. Biz yemek üstüne baklava alırken öbür araç buluşma yerine gidip, güveci ısıtmış.
Gelip geçen araçlar selektör yapıyor korna çalıyor, biz ise yemek derdindeyiz. Aslında yaptığımız iş sakat, birisi kayıp gelse, vay halimize.



Sis ve yağış olduğu için ancak bu kadar resim alabildim. Yemekten sonra ise arabayı tamamen yandaki karlara kaptırdık al sana bir macera daha, bereket öbür araç çekip çıkardı yoksa bir zincir takma faslı da burada yaşanacaktı.
Bu arada bir yılı daha geride bırakıyoruz.  Arıcılık adına 2012 benim açımdan süper geçti.  Arıcılıktaki bizim açımızdan en uç nokta olan yapay tohumlama adına artık kafamda hiç bir sorun kalmadı.Yılı geride bırakırken herkes geçmişini bir gözden geçirmeli.Yeni bir takvim asılacak duvarlara. Takvim yaprakları düşmeden, yani yıl bitmeden aramızdan düşüp gidenler oluyor. Ömrümüz varsa biraz daha takvim eskitiriz ama aslında eskiyen biziz.......

27.12.2012

KRALİÇE KONTROLÜ

2012 Yılına veda ediyoruz. Aralık ayının 26 sı hava o kadar güzel, yani koloni açılabilir. Bu yıl ürettiğimiz kraliçelerden birisi, özel yani. Plastik çıtalı,  yarım çıta bir yavrusu vardı, diğer çıtaları bloke sayılır, genede invert şurup verdim.39 Nolu kraliçe, ana ari işte, iğneli, yerli, çoban işi::))


26 Aralık salı günü havanın güzelliğinden olsa gerek, acayip polen geliyordu. Aşağıda ise 39 numaranın videosu var.



Yarın 2012 yılının son gezisinin yayınını yapıp, seneyi bitirmeyi düşünüyorum.

20.12.2012

KIŞ GELDİ

 
Bu gün 20 arlık 2012, sabah dışarıya çıkmadan pencereden bir bakıyorum, her taraf kar.
Gebze Belediyesinin girişi.
İyerime geliyorum gene her taraf benbeyaz, ve sabahtan öğleye kadar hiç dyurmadan kar yağışı devam ediyor.
Gebze de çoktan beri havalar hissedilir derecede soğumuştu, bir kaç gün öncesi yaptığım kontrollerde bazı koloniler duruma göre hareket edip yavru sökmüşler. Bunlarda kışın geleceğini önceden anladılar demek ki.
Her sene olduğu gibi bu yılda kışı geldimi marangoza dalıyorum. Bu sene artık son, bundan sonra artık bir daha malzeme yapmayacağım diyorum, bu kaç senedir neden anlamıyorum, tarih tekerrür ediyor::)) İlhami abim hafta sonu montajını yaptığım ana arı çiftleştrme ruşletlerinin düz boyasını hafta içi yaptı. Bende üzerinde sanatsal çalışmalar yaptım::))
Ruşetler yerlerinden alındığında, yeni dizilimde bu hali alıyor.
Bu sene işi biraz sıkı tutuyorum, bu iş biran önce bitmeli ve sonrasında gezilere çıkılacak, bizim tayfa baskı yapıyor ama işe gelince yardıma gelen yok. Gezi var dedimmi herkes balıklama dalıyor, heralde bu yıl salep degil boza içeceğiz, Mirili Fatih abi bozacılar gece bağırmaya balladı diyor, sen ne diyorsun dedim bozzaaaaa!!!! dedi::=))
Yapmış olduğumuz palamut balığı. Yada palamut balığından ton balığı yapımı. Bu balığı yaptığımız tarih 10 ekimdi, aradan geçen zaman 2 ayı geçti.
Bazı balıklar bozuldu, bozulma nedeni ise pintilik. Etrafımızdak kişilerden demekki etkileniyoruz. Yağdan tasaruf edelim diye kavanozlara sıkıştırdığım pişmiş balıklar bozuldu. Aynı anda pişirilip kenara koyulan ve yağı bol balıklarda sorun yok.
Yağdan tasaruf yapayım diye sıkıştırdığım balıklar, kavanozda genleşip yağın üzeri taşan balıklar hava alıp bozulup kokuşmuş.
Bu işin püf noktası, kavanozlar tıka basa doldurulmayıp, balıkların üzerinde bayagı bir yağ olmalı.
Cemil ustanın orada bazen hışırı bırakıp kendimiz bir şey yapıyoruz, çalışmak güzel.
İstavrit ızgara güzel::))
Hayat güzel...

15.12.2012

BAL HASADI, ARICILIK 2012 BELGESELİM






2012 Yılı bal hasatlarımızdan kesitlerin bulunduğu video. Video geçişlerine ilginç bulduğum benimle alakalı resimleri koymaya çalıştım. Video düzenlemeleri yapılırken bir kaç bilgisayar dondu, yaptığınız iş gümlüyor, bilgisayarım eski, bunlar yetmiyormuş gibi kıymetli kalfamız tarafından moralimiz bozuldu, abi sende eskisin deyince tepem attı msn yi kapattım, tüm programları kapatıp videoyu bazı eksikleri olsa da bitirdim. Bizim açımızdan 2012 yılı oldukça bereketli geçti, nerede ne yapmış isek eskiden olduğu gibi hiç kesintisiz paylaşılmaya devam ediyor.
Sanal alem çok ilginç.

Bunca paylaşıma çamur atanlar hala karşıt yazılar yazıp, ortaya yaptıklarını koyamıyorlar.


Bir başka gurup var arıcılık adına güya eğitim faaliyetleri bulunuyor. Kendilerina ait ne resim nede videoları var başka yerlerden çalıp üstüne isim yazıp kendi videolarıymış gibi paylaşıyorlar. Bunun hırsızlık olduğunu bal gibi biliyorlar, hiç kimse başkasından çaldığı ile hayır hasenat yapamaz, terbiyesizlik yapmadan paylaşım yapacaksanız konumuyla paylaş. Ben paylaşıp insanlara iyilik yapacağım diyenler ise sahaya inip resim ve videoları çekip paylaşsınlar. Lafa geldiğinde hak hukuk diyenler nerede sadece benim videolarım çalınmıyor, başkalarının videolarını  çalanlar da  gene  hırsızlık yapıyor.

Bir başka sanal gurup ise bizim görüntülerimizden yola çıkarak ne olduğu belli olmayan ana arıları karniol diye pazarlıyor, işin garip tarafı ise malı aldığı yere ağzını açamayanlar bana biz filan yerden karniol aldık bizi evimize kadar kovalıyor demekteler, aldıysanız hayırlı olsun bana niye ağlanıyorsunuz, gene bu işi yapanların kendilerine ait ne arılığı nede video nede resimleri var her şey aşırma. Adam siteye yazmış her ırk ana arı var, hayırlı olsun  bu iş bu kadar kolay yani, hadi birisi kandırmaya çalışıyor, peki kananlara ne demeli, ne verirsen millet yiyor.

Bir başka gurup var listemde, bakıyorsun o kadar basit ve boş şeyleri beğenip paylaşıyor ki, bizim Türkiye de emsali olmayan paylaşımlarımıza, paylaşım ve beğenme konusunda elini süremiyor. Neden bunu yapıyorlar, birilerinin etkisinde bunu dediğimiz zaman kızıp darılanlar oluyor, seni birileri gütmemeli, yular takmamalı, üzerine binip istediği yere sürmemeli, arıcılar özgür değil. Başkan ne der, karşı gurup ne der, şununla kötü olamayayım, şu kırılmasın, böyle bir anlayış kişileri dürüstlük ve doğruluktan uzaklaştırır. Adalet ve doğruluk hususunda hemşericilik olmaz, yok bu arkadaşımız bunu görmeyelim olmaz, dürüst olmak herkese hay hay demekle olunmaz. İnsanlar iyi ve kötüye aynı mesafede olamazlar, yani doğru ve yanlışa ben eşit mesafedeyim kimse diyemez, diyenler varsa kendilerini bile bu kişiler kandıramazlar.

Bizim paylaşımlarımız o kadar ilgi görüyor ki, bunu istatistiklerden zaten görüyorum. Her yayın yapanı siz izleniyor mu sanıyorsunuz deyip günlüğümü kapatayım, bunları forumumuzda  yazamıyorum, bloklar daha güzel bana ait ve daha özgür.